Sizi bugün bu sayfalarda harika bir kadınla buluşturmanın mutluluğunu yaşıyorum. İstanbul’da doğan fakat Almanya’da büyüyen tutku dolu bir kadın Figen Ecer. Türkiye’ye kesin dönüş yaptıktan sonra Koç Üniversitesi’nde Almanca eğitimleri vermeye başladı ama içinde bir yerlerde hep resim sanatına duyduğu ilgi yatıyordu. Yaptığı her işte başarıya kavuşan, aldığı resim eğitimlerinin sonunda ilk sergisi olan ‘Benzersiz Kadınlar’ı 8 Mart 2019’da Dünya Kadınlar Günü’nde Almanya Başkonsolosluğu’nda hayata geçirdi ve serginin gelirini Mor Çatı’ya bağışladı. Başarısının sırrını sorduğum Figen Ecer, “Sanat daha iyi bir dünyaya giden sonsuz bir arayış ve bir umut mücadelesi. Bu umuda ortak olduğunuzda o çok severek yaptığınız her şey sonunda size dönüyor” diyor…
Figen Hocam ününüzü çok duyduk, harika bir akademik kariyere sahipsiniz, öğrencilerinizle olan iletişiminiz de okulda nam salmış. Hakkınızda biraz Google araştırması yapınca öğrencilerinizin güzel yorumlarını görmemek mümkün değil. Öncelikle bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Kariyeriniz nasıl başladı? Eğitmenlik sizin için ne ifade ediyor?
Öncelikle güzel sözleriniz için çok teşekkür ederim. Sanırım çok severek yaptığınız her şey sonunda size en güzel şekilde geri dönüyor. Mesela başarılı olmuş ve sizi daima hatırlayan ve seven öğrencilerle. Hayatıma gelecek olursam, 1968 yılında İstanbul’da doğdum ve sonrasında hayatımın ilk yarısını Almanya’da geçirdim. Lise sonda sanata mı diplomasiye mi karar versem, diyerek ikilem de kalmıştım ama üç yabancı dilim olduğu için Siyasal Bilgiler okumaya karar verdim. H-H-U Düsseldorf Üniversitesinden Siyasal Bilgiler ve İngiliz, Amerikan Edebiyatı bölümlerinde yüksek lisansımı tamamladıktan sonra ailemle Türkiye’ye kesin dönüş yaptım. 27 yıl önce Koç Üniversitesine başta olmak üzere geçici olarak girdiğim ve orda kurduğum Almanca Bölümü’nde bildiğiniz gibi halen ders vermekteyim. İki çocuğum var. Yabancı dil hocalığının ve koordinatörlüğün yanında küçüklüğümden beri sanata olan tutkumu da tatmin edebilmek için farklı hocalardan resim teknikleri öğrendim.
Dolu, dolu bir kadınsınız. Hiç boş vaktiniz oluyor mu diye düşünmüyor değiliz çünkü ikinci mesleğiniz de ressamlık. Alman Başkonsolosluğunda İki çok prestijli resim serginiz oldu, biz sizi takip ettik ama sizden de ayrıntıları duymak isteriz.
Sağ olun, çok naziksiniz. İlk sergim “Benzersiz Kadınlar” 8 Mart 2019’da Dünya Kadınlar Günü’ne özel düzenlenen bir davet esnasında Alman Başkonsolosluğu’nda gerçekleştirildi. Konsolosluğun daveti üzere bu sergiyi memnuniyetle kabul ettim çünkü Almanya’da büyüdüğüm için bu iki ülkenin ve kültürün arasındaki dostluğun ve diyaloğun bir parçası olabilmek beni çok mutlu etti.
“Tüm kadınlar özeldir. Özellikle de Türk kadını”
Sergi için, toplum ve tarihin önde gelen kadınları ile beni kişilikleriyle ve değerleriyle en çok etkileyen kadınları resmettim. Aralarında gücü temsil eden Kleopatra ve disiplin ile çağdaş Türk kadınını simgeleyen rahmetli Suna Kıraç da vardı. Kızım Canan ve rahmetli anneannem Nazimeyi de sergiledim çünkü benim için sevgi ve şefkati temsil ediyorlar. Tüm kadınlar özeldir. Özellikle Türk kadını için “kadın” olmak geleneklerimizden ve toplumumuzdan ötürü daha da zor bir hal alıyor. Cinsiyet eşitliği “HeforShe” hareketinin de gösterdiği gibi toplum olarak hala daha çok yol kat etmemiz gerekiyor. Ülkemizde kadına karşı olan şiddet furyasını ise aklım ve mantığım almıyor. Üzüntümü tarif edemiyorum. Bu yüzden sergimde “Herkese Eğitim” adlı tablomun açık artırmadaki gelirini Mor Çatı’ya bağışladım.
“Atatürk’ün ilkelerinde ilerleyen çağdaş bir Türk kadınıyım”
Sergimde bir yandan Türk geleneklerine ve kültürüne bağlı diğer yandan Batı odaklı bir üniversite eğitimi ve dünya vatandaşı olan kimliğimle güçlü ve Atatürk’ün ilkelerinde ilerleyen çağdaş bir Türk kadını olmamın mutluluğunu ve zenginliğini de her iki topluma göstermek istedim.
21 Şubat 2020’de ise şu an Seul’de büyükelçi olan Michael Reiffenstuel’ün rezidansında Başkonsolos Stefan Graf ile ortak bir sergim oldu. Kendi sergimi “Pozitif-izm” diye adlandırmıştım çünkü pozitifizm aslında felsefi bir akım, benim iki kelimeye ayırdığım Pozitif-izm kavramını ise daha kolay açıklayabilirim. Kelimenin ilk bölümü hayata genel anlamda pozitif bakış açımın bir göstergesi. İkincisi ise buna ait olan düşünce ve sanat tarzımın. Her ikisini de tablolarımda ifade etmeye ve yansıtmaya çalışıyorum.
“Sanat daha iyi bir dünyaya giden sonsuz bir arayış ve umut”
Sanat sizin için ne ifade ediyor? Nasıl bir Ressamsınız ve sanatçı sizce nasıl olmalı?
Sanat benim için daha iyi bir dünyaya giden sonsuz bir arayış ve umut. Kendi sanat akımımı Pozitif-izm diye adlandırdım ama tablolarımda kesinlikle kötülüğü veya acıyı güzelleştirmeyi veya hafifletmeyi amaçlamıyorum sadece daha iyi ve pozitif bir dünya için bir umut ifadesi yaratıyorum. Ünlü ressam Gerhard Richter’in de dediği gibi “Sanat en yüksek umut biçimidir.“ Sanatıma gelince. Hep değişime açık, yenilikçi, kendini tekrarlamayan, farklı teknikler kullanan ve devamlı araştırma yapan, çağdaş sanata kendisini daha yakın hisseden bir ressam olduğumu düşünüyorum ve bu minvalde çalışmalar yapmaya özen gösteriyorum.
“Sanat bende ömür boyu sürecek olan
bir tutku ve serüvene dönüştü”
Daha önce bahsettiğim gibi neredeyse sanat okuyordum fakat hocalığımın yanı sıra 20 yıldır yurtiçi ve yurtdışı sergileri, fuarları, sanat haberleri ve etkinliklerini takip ediyor ve kendimde tablolarımla katılmaya çalışıyorum Böylelikle sanat bende ömür boyu sürecek olan bir tutku ve serüvene dönüştü.
Sanatımla her zaman insanlar ve kültürler arası diyalog ve köprü kurmak isterim çünkü sanat evrensel, yani herkesin anlayabileceği bir dildir. Sanat ve bilimde birbirine çok yakındır aslında çünkü her ikisi de insanları ve doğayı araştırıp onları iyileştirmeyi hedefliyor. Sanatı gerçekten iyileştirmek için kullanmak istiyorum. Kadın temasını işledim ve şu an beni en çok üzen başka bir tema ise küresel ısınma ve doğa ve deniz kirliliği. Yeni tablolarım bunun üzerine. Biz insanlar doğanın bize muhtaç olduğunu sanıyoruz ama pandemi hepimize tersini gösterdi. Güzel yaşayabilmek için doğamıza iyi bakmalıyız ve bu herkesin evinde geri dönüşüm yaparak başlar.
Almanca ve dil eğitimleri konusunda birçok öğrenciye rol model oluyorsunuz. Yabancı dil eğitimi sizce neden bu kadar önemli ve öğrencilere neyi tavsiye edersiniz?
Avrupa’da yabancı dil eğitimi çok küçük yaşta başlıyor ve öğrenciler üniversiteyi bitirdiklerinde genelde bir veya 2 yabancı dil öğrenmiş oluyorlar. Avrupa Komisyonu her öğrencinin eğitimi sonunda 2 veya 3 dili olması için yoğun çalışmalarda bulunuyor.
Türkiye’deki liselerde yabancı dil eğitimi güçlendirilirse bizde de bu mümkün olacaktır. Her şeyin başı disiplin, azim ve en önemlisi öğrencilere bir dili yani aynı anda bir kültürü sevdirmektir ve onlara hayatlarına neler katacağını anlatmaktır. Çok dillilik çok kültürlülüğü getirir ve insanlar ile ülkeler arasındaki bariyerleri kaldırmada büyük önem taşır. Yabancı dil eğitimine ne kadar küçük yaşta başlanılırsa dil ilerde bir o kadar anadile yakın öğrenilmiş olur. Lise ve üniversite öğrencilerinin ise öğrendikleri dilde çok kitap okumalarını ve film seyretmelerini tavsiye ederim çünkü kelime hazneleri gelişirken aynı zamanda konuşma ve telaffuzları da daha akıcı olacaktır.
Peki Figen Ecer güzelliğini neye borçlu? Her zaman nasıl böyle fit ve güzel görünüyorsunuz, sırlarınız nedir?
(Gülümsüyor) Çok mersi, sanırım düzenli bir hayat ve pozitif olmak işin sırrı. Alkolden, sigaradan uzak, düzenli uyku ve doğada yürüyüş, bir de pozitif insanlarla çevrili olmak. Bunların hepsi oldukça etkili.
Son olarak merak ediyoruz ve mutlaka sanatsever okuyucularımızda duymak isteyecektir. Figen Ecer’in hayatta olmazsa olmaz 5 rutini nedir? Şunu yapmazsam, şöyle davranmazsam olmaz dediğiniz vazgeçilmezleriniz neler?
Çocuklarımla sohbet etmek ve annemi ziyaret etmek, resim yapmak ve sanat camiasını takip etmek, öğrencilerime keyifli ve eğitici ders hazırlamak ve onlardan bir şeyler öğrenmek, seyahat etmek, her gün mutlaka iyilik yapmak… Bunlar benim olmazsa olmazlarımdır.